27 Ekim 2015 Salı

The Little Prince Cake


"Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni bir dostunuzdan söz açtınız mı, hiçbir zaman size önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman: ” Sesi nasıl? Hangi oyunu sever? Kelebek toplar mı?” diye sormazlar. “Kaç yaşındadır? Kaç kardeşi var? Kaç kilodur? Babası kaç para kazanır?” diye sorarlar. Ancak o zaman tanıdıklarını sanırlar onu. Büyüklere: “Pembe kiremitten bir ev gördüm, pencerelerinden sardunyalar, damında güvercinler vardı” derseniz, o evi bir türlü gözlerinin önüne getiremezler. Onlara: “Yüz bin franklık bir ev gördüm” demeniz gerek. O zaman: “Aman ne güzel!” diye bağırırlar."


Küçük Prensi anlatmak için onun en değerli cümlelerini kullanmaktan daha iyisini düşünemedim. Ben sözlerle ifade edemem ama onu şeker hamurundan canlandırabilirim:) O yüzden yaptığım en iyi işi yaptım ve şekil verdiğim bu prensi kitapta ki sözleri ile sahneledim ;).
Küçük Prens, büyük küçük herkesin prensi, hayali... Kitap onu bir şekle soksa da eminim herkes için bambaşka bir küçük prens vardır. Bizim prensimiz bu sefer küçük Demir'imiz. Artık 1 yaşında. Doğdu doğacak, dişi çıkacak derken o yürüyen bir bebek, bizim içinde küçük bir prens oldu. Harika annesinin ellerinden, harika bir doğum günü konsepti yaratıldı. Mekan ve süslemeler görülmeye değerdi. Bana da o güzel kutlamanın tatlılarını hazırlamak düştü. Keyifle ve sevgiyle hazırladım. 
Obur küçük prensimiz iyi ki doğdun!.


"Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur. Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir."



" “Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim. Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. İnsanın gelenekleri olmalıdır."


“Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”


''Peki insanlar nerede?'' dedi küçük prens. '' İnsan kendisini çölde çok yalnız hissediyor.''
''İnsanların içinde de öyle hissedersin.'' dedi yılan.  ''Arada pek fark yoktur.''





25 Ekim 2015 Pazar

Atlı Karınca Kurabiye ve Pasta


Kavi'nin arkadaşları ile kutladığı doğum günü partisinden sonra  bütün sevdikleri ile kutladığı büyük partisi için hazırlıklar tamam. Ben de bu güne katılacağım için çok heyecanlıyım. Ayrıca ilk kez atlı karınca pastası hazırlamanın gerginliğini de yaşıyorum. Kuzucuğum Kavi için elimden gelenin en iyisini yapıyorum. 
Onların pastacı teyzesi olmak harika bir duygu. Beraber büyüdüğüm arkadaşlarımın evlatlarının büyüdüğüne de tanık olmaktan inanılmaz mutluyum. Hele de ilk yaş günleri için onlara güzel anılar hazırlamanın keyfini tarif edemem. Aslında pastalar tüketilen doğum günü hazırlığı olsa da ben kalıcı bir şeylerini mutlaka hazırlıyorum. Tabi ki bu pastada da atlı karınca bölümünü yıllarca saklayabilecekler. Bütün doğum günü süslerinin saklaması imkansız biliyorum ama insanın kaç kere ilkleri olur ki;) İlk yaş günü, ve bir kaç özel günler için neden saklanılır bir çözüm olmasın?
Benim için özel olan bu tatlı kuzuların bir yaş günlerinden iz kalmalı. Bir çoğu yenilse de koca bir atlı karınca var elimizde :D


Tabi ki pastayı tamamlayan kurabiyeleri de unutmamak gerekir. Çocukların acımasızca yiyip bitirdiği, benim ise günlerdir uğraştığım kurabiyeler ;)))



İyi ki doğdun Kavi kuzum.

20 Ekim 2015 Salı

Tavus Kuşu Maket Pasta


Aylar öncesinden bu günü bekledim. Arkadaşım Burcu, tasarımcı bir anne. Heyecanlı, kızlarına tapan, enerjik, çocuk ruhlu bir anne. Daha aylar öncesinden bu günün planını yaptığını biliyorum. Pasta yapmanın en güzel yanı, bütün eş, dostun özel günlerinde heyecanlarına ortak olmak. Kafalarda ki konuyu, hayali yenilebilir hale getirmek. Kötü yanı, bu kadar özendiğiniz emeği, bir çırpıda tüketmek :D 


İşte bundan dolayı bu figürü maket pasta halinde hazırladım ;) .Daha konuyu ilk duyduğumda sabırsızlandım. Nasıl güzel bir konuydu. Tavus kuşu ile ilgili bir sürü karikatürler, modeller geldi aklıma. Gün geldiğinde bu güzel surat ile çalışmaya başladım. Peki bu kadar güzel kuyruğu olan bir kuşu neden ayakta değil de oturan bir model hazırladım? Bu güzel suratı Bursa'ya göndermem gerekiyordu. Kargo ile Bursa'ya gidecek olması beni sağlam pozisyonlara itti. Oturur vaziyette ve kapalı kuyruk ile göndermek oldukça mantıklı geldi. Sonunda model bu halini aldı. Peki Bursa'ya ne şekilde gitti derseniz! Kafa göz paramparça :( İşte emeğin başkasını mutlu etmeden uçup gitmesi en en kötüsü. Ve bu sefer en kötüsü oldu. Benim ve arkadaşımın heyecanının sonunda ki fotoğrafı paylaşmak istemiyorum. Ama o gün kargo taşıması yapan arkadaşın ya kötü günüymüş ya da kutularla basket oynayası gelmiş. Ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Ben kargodan alınan figür ile mutluluk çığlığı atılmasını beklerken, dehşet çığlığı atıldı. Arkadaşımın durumuna mı kendi emeğime mi üzüleyim bilemedim. Neyse ki tasarımcı bir annenin eline ulaşmış olmasının ve yedek şeker hamuru parçalarını göndermemin yardımı ile günü kurtaracak hale geldi. Ama o güzel ibik ve kuyruk hasarlı kaldı :( Fotoğrafına bakıp bakıp ah ettiğim bir anı olarak kalacak bende.


İyi ki doğdun güzel kuş Dafne.


18 Ekim 2015 Pazar

Üç Kafadar



Minik adamlarımızdan Kavi'miz artık bir yaşında. Zamanın akışının en büyük ispatları evlatlarımızın çok çabuk gelen doğum günü kutlamaları oluyor. Doğmasını beklediğimiz güzel Kavi'miz de büyüdüğünü artık ispatladı. Öyle ki büyüyüp oyun arkadaşları bile oldu. Bu güzel arkadaş grubunda Masal, Mert ve Kavi, yakın zamanlarda olan doğun günlerini beraber kutladılar. 

Atladılar bir arabaya ve partilerini yaptılar ;)



12 Ekim 2015 Pazartesi

Pembe Gül ve Gece Mavisi


Gece mavisi içerisinde toz pembe rüyalar gibi düşünüyorum bu harika çiçeği. Hem tatlı, hem anlamlı, hem güzel...
Aynı anne gibi! Gece de gündüz de hep yakınında parlıyor. Arkadaşım Berna'nın annesi için hazırladığım bu pastanın seyrinden keyif alıyorum diyebilirim. Telefonumda her daim duran fotoğrafına, telefonu kurcalarken her rastladığımda sevgi hissediyorum. Koyu ve açığın uyumunu ortaya çıkaran güzel bir örnek. 


İyi ki doğdun Ümmü Teyze!




10 Ekim 2015 Cumartesi

Muhteşem İkizler 1 Yaşında


Çok mu tatlısınız?
Evet çok tatlısınız. Canım arkadaşlarımın güzel bebekleri... 


Doğumlarını beklemek öylesine heyecanlıydı ki! Haftalarını saydım diyebilirim. Benim heyecanım bu kadar büyükken anne ve babalarını anlatmaya kalkmayacağım. Tanıdığım ilk mono-mono ikizler. İki tane olmalarının verdiği etki de olabilir ama çooooooook seviyorum bu kuzuları. Bize davulun sesi uzaktan geliyor elbet. Tatlılar ama mono-mono ikizleri karnında da sonrasında da büyütmek büyük enerji, sevgi, sabır gerektiriyor. Hani bazen arkadaşım gibi biri ancak bu zorlu görevi yerine getirirdi dedirtiyor bana. Bu minik adamlar anneleri ve babaları konusunda çok şanslılar. 
Açıkçası ben bu kadar zor bir ebeveynlik görevini, bu derece başaramazdım. Zorlu, riskli hamilelikten sonra aynı anda bakım gerektiren iki erkek çocuk! İşte bütün bu zorlu günlerin yanında bu minikler bizim tatlılarımız. Sevmesi kat ve kat büyük. 
Ve artık 1 yaşındalar. Zaman çabuk geçiyor diyeceğim klişe şekilde. Lakin çoooook çabuk geçiyor. Doğacaklar, ele avuca gelmediler derken işte koca iki bebek. her halleri ile güzellik yayıyorlar çevremize. İyi ki doğdunuz canımın içleri. 


Tabi ki pastalarını ailelerinin pastacısı yapacak değil mi :D


Bu güzelliklere annelerinin talebi ile bir de Şekersiz, doğal tatlandırıcılarla  ve unsuz yapılmış keklerden birer pasta hazırladım. Mavi ve yeşil iki minik küp pasta, iki süper erkeğe özel hazırlandı. 
Kesinlikle içinde un kullanılmadı. Tatlandırıcı da pekmezden yapıldı. 
Bütün bu günün en güzel anı da onların pastalarını yedikleri an oldu. Büyükler için yapılan süslü pastaların yanında en çok görmeye bayıldığım sahne, onların minicik küp pastalarını afiyet ile yedikleri an oldu. Kafayı pastaya gömen Atlas'ın, ellerini kullanmadan pastasını biraz şaşkınlık, biraz zevk ile yemesi bütün beğenilerden daha değerliydi. Keşke videosunu paylaşabilsem. Görülmeye değer, zevkli yenilen bir pasta... 1 yaşında bebeğin pasta nasıl yenir dercesine yaptığı gösteri ;)
Sizi seviyorum canlarım. İyi ki doğurdun bu güzellikleri canım arkadaşım :)


2 Ekim 2015 Cuma

Kara Kelebek Doğuyor.


İnsanların neyi var böyle! Henüz ufak bir tırtıl değil miyim? Çirkin olduğuma bu kadar çabuk nasıl karar veriyorlar! Çirkin miyim acaba? Güzellik nedir ki! Ya da ben güzelliklerin ölçüleceği kadar büyüdüm mü? 
Günlerim benden beklenenle geçti. Beklentileri karşılamak istedim ama minik bir tırtılı kim ciddiye alır ki! Şirin bulan, korkan, tiksinen... Tırtıldım ben.  Hayatım sürünerek geçiyordu. Sıkıldım bundan. Ben de güzel olmalıydım. Herkesin önemsediği bu değil miydi? Saçım, gözlerim, vücudum... Değişmek istiyordum artık, sürünmek değil herkesin gözlerini kamaştıran uçuşlar yapmak... 
Zor mu acaba? Yeniden mi doğmak gerek? Hayatı nasıl canlandırabilirim ki! Kim beni büyütür, kim güzelleştirir? 
Aradım, ağaç ağaç, ev, ev... Dostlar da buldum ama onlar değildi beni değiştirecek. Süründüm durdum, kimse ama kimse o sihri vermedi bana. Çok sıkıldım, kapattım kendimi perdelerin arasına. Yalnız kalmak istedim. Hep benden güzellik beklerken niye kimse yardımcı olmuyor bana!


İnsanların neyi var böyle! Henüz ufak bir tırtık değil miyim? Çirkinim diye mi yardım etmiyorlar bana... Ama güzellik, iyi olmak, sevgi dolu olmak değil miydi? İç güzellik değil miydi önemli olan!


İç güzellik! 
Onu hissediyorum bu oda içinde... Yapışkan, biraz esnek, sıcacık, benle dolu oda. Benliğimle... İç sevgimle dolu... Ne kadar da huzurlu. Büyümeme bile izin veriyor. Yanımda, kolumda, sırtımda, hatta kanadımda. 
Kanadım da mı? 
Kanadım mı varmış benim? İnanamıyorum minik minik kanat çıkıntısı. Bu nasıl olabilir? Renkleri içimde ki sıcaklık gibi. Sihir mi bu? Ben dolu oda da büyüyor muyum ki! Evet üstelik büyüyorum. Oda da benle beraber büyüyor ama ben daha çok büyüyorum. Hiç bir ev, hiç bir kimse gibi değil burası. Beni dinliyor, hissediyor, hissettiriyor... Yeniden doğuyorum. Beni sarıyor.
Zaman geçiyor ve oda beni benle boğuyor. Kanatlarımla sarılı vücudum, bütün sesleri, loş ışıkları, değişen gün ışığını, zamanı dinliyor. Oda hem içeriyi hem dışarıyı gösteriyor bana. Zaman geldi diyor. Bir ses bana "Yeniden doğ!.." diyor 
Yeniden doğmak, istediğim de bu değil miydi? Hem de benle, kendimle doğmak! Her yerde aradığım sevgiyi bulduğum kendi içimden yeniden doğmak! Kulağa çılgınca geliyor. Heyecanlıyım. Gerçekten nasıl görünüyorum acaba? Zaten artık sevgime dar geliyorum, yırtmalıyım bu odayı...
Ne kadar da yumuşak bir ev? Nasıl da beni narince korudu her tehlikeden. Ama bir o kadar da kolay yırtılıp sıyrıldım ondan. Sıyrıldıkça büyüdüm yine. Bedenimi saran kanatlar açıldı birden "Uç" dedi bana. "Uç istediğin gibi sürünmeden uç..." 
Gerçekten uçuyordum artık, yukarılarda, her yerde... Görüntüm, güzelliğim bile umurumda değildi artık, uçuyordum ben. Ağaçların, taşların üzerinde ve denizin, gölün üzerinde. 
Göl! Yansıması, akışkanlığı, dostluğu dürüst göl. Neysen onu gösteren göl! Bu ben miyim? Yansımada ki uçan turuncu alev kanatlı bu tırtıl, ben miyim? Kıllı tırtılım hala ama çok güzelim. Aynıyım biraz ama farklıyım da. Sürünmüyorum, parlıyorum adeta. Yeniden doğmak buymuş demek! İçim hep aynı, biraz eski ben gibi olan bedenimin ışıltısı şimdi daha bir ben gibi. Yani ben güzelmişim. Belki de hiç çirkin olmamıştım. Sadece henüz uçmamıştım.

Ben hep Kelebek'tim. Kendinden doğma, Hayatı ellerinden akma bir kelebek. Renksiz hayatına elleri ile renk veren güzel kelebek....



İyi ki doğdun Karakelebek!

1 Ekim 2015 Perşembe

Karakartal Maket Pasta


"Bizimkisi bir aşk hikayesi, Siyah Beyaz film gibi biraz... Ateşle su, dikenle gül gibi bizimkisi roman gibi biraz..." 
Ne zaman Beşiktaşlı olduğumu bilmiyorum. Ama kendimi bildim bileli bu aşk hikayesi içindeyim. Belki de babamın Beşiktaş'a olan aşkı aldı götürdü beni. Bilinmez. Ama içimde ki sevgi futbol takımından öte oldu. İsmini duymak, kartalı sevmek, hatta Beşiktaş'ta gezerken evinde gibi hissetmek... Rengine, asilliğine, tarihine, halkçılığına hayran olmak. Bütün bir ömrüm bunlarla geçti. Son on yıldır maç izlemesem de sevgisinden kurtulamadığım Karakartal'ım. İşte tam da şarkısının dediği gibi hayranları için bir aşk hikayesi...


Ve sevgili babacığım, yardımsever, inatçı, çalışkan, duygusal, yetenekli, alıngan, bazen asabi bazen merhametli, sevgi dolu; evin direği babam da Eylül'de bir gün doğmuş. Eskiler derler ya bağ bozumunda doğdun diye; işte babam da tam bu zamanda doğmuş. Gününü bilmesek de bizim bağ bozumu, 4 Eylül oldu hayatımızda. Evde iki Eylül'lü derken, eşim, evliliğim hepsini sığdırdık bu ayın ilk haftasına. Ama bütün bu hikayenin başı koca bir bağ bozumu ile başladı. O da kocaman bir aşk hikayesi bizim içi. Büyük bir hikaye, büyük bir aile ile babam hep bizimle. Şimdi bir iki sohbet etseniz "abi ne hayatmış seninki " dedirtecek kadar büyük bir hikaye. Hikayede her dönem, her anı başka mekan, başka zamanlara ait. Her dönem başka işler, güçler, insanlar... Tek bir hikaye var değişmeyen bildim bileli aynı. Beşiktaş.
Babam dediğimde tek değişmeyen, bitmeyen sevgi o. Daha benim doğumumda pabucumu dama atan aşk. Öylesine bir atış ki annemin sancıları geldiğinde annemi, dedemle hastaneye gönderip Beşiktaş maçını izlemek gibi. Ya da doğan ilk evladını kucağında tutarken "Gooooool, be gooool" diye bağırıp havaya atmak gibi...(sanırım atmış ve tutmamış :) Dedim ya kendimi bildim bileli Beşiktaş diye. Belki de o gol sesi ile kundaklı halde havalara uçmak ile çarptı beni bu sevda. Sevgi böylesi olunca babamı Beşiktaş'sız düşünmek olmuyor. Pastası, hediyeleri, her şeyinde siyah ve beyaz olmazsa olmuyor. İşte bu model pasta Karakartal, babam için heybetli kanatlarını açıyor. Seveceğini biliyorum. Başka hiç bir hediyenin kabul görmeyeceğini de biliyorum. 
Seni seviyorum baba, iyi ki doğdun bir bağ bozumunda.